• zeitgeist ile beraber yaptigi calismalar* da kacmamali.
  • garip bir durum, geçenlerde yayınladığı avalon sutra albümü ile müzik hayatına son verdiğini açıklayan minimalist, ambient müzik ustası sanatçı. müziği sizi içine alır ve hipnotize eder. notaların içinde gezinebilirsiniz, öylesine ağırdır, huzurludur, rahattır yaptığı müzik.
  • 1936 doğumlu amerikalı ambient müzik sanatçısı. önemli solo albümleri; yapımcılığını brian eno'nun üstlendiği the pavilion of dreams (1978), lovely thunder (1986) ve the white arcades'tir (1988). ayrıca kanka müzisyenlerle birlikte kolektif albümler de çıkarmıştır. bunların arasında ilk akla gelenler; elbette en başta her ikisini de brian eno ile birlikte kaydettiği ambient 2 the plateaux of mirror (1980) ve the pearl (1984), cocteau twins üyeleriyle birlikte yaptığı the moon and the melodies (1986), ruben garcia ve daniel lentz ile beraber kotardığı kısacık piyano işi music for 3 pianos (1992) ve zeitgeist ile birlikte arz-ı endam ettiği she is a phantom'dır (1994).
  • mojave çölünde büyümüş ve küçük yaşlarda çölün kenarındaki telefon direkleri arasında, telleri titreştiren rüzgarın sesi onun bugün yaptığı müziğin hareket noktası olmuş. bestelerinde çölün, geniş ve bitmeyecek gibi görünen boş toprakların, bu topraklar üzerinde yürüyen, uyuyan, çevresini dinleyen bir şamanın izleri, büyüsü var. gaia, bu adam aracılığı ile kendi şarkılarını söyler.
  • duvarlardan sıkılanlar için müzik yapan kişi..
  • solo işlerinin dışında brian eno, eraldo bernocchi, clive wright ve robin guthrie ile birlikte yayınladığı hemen hemen tüm albümleri çok iyidir.
  • zihnimi aydınlatan, sonsuzlukta yolaldıran, zaman ve mekanlar arası kaybolmalar yaşatan, hiçlikten öteleri tattıran, ruhumun müziğini yapan adam.
  • minimalizmin hakkını en iyi verenlerden. doğru anlarda dinlendiğinde dalga-parçacık ikilemine sokabilir.
  • hbo'da yayınlanan, mark ruffalo'nun kaliteli oyunculuğuyla taçlandırdığı, birisi şizofreni iki kardeşin kasvetli hikayesinin anlatıldığı ı know this much ıs true dizisinin dramatik sekanslarında müziğini duymamla buruk bir tebessüm ettiren amerikalı avangard müzisyen.

    majör akorların seyrettiği piano tınılarını pastoral tarzdaki bir ambient içinde eritir budd.
    müziğinin temalarında depresif bir sakinlik, büyülü bir içe kapanma hakimdir.
    dinledikçe anlamsız bir anlamlılık tecessüm eder. geleceğin boşluğundan geçmişin güvenliğine kaçılır.
    hayatı, bütün sesleri kapatıp harold budd'ın müziği eşliğinde yaşamak isterdim.
  • ne övgü dizeyim pigme adama. hala yaşıyor. umarım bu eserlerindeki salt evrensel tınıları çocuğudur. çocuksuz göçer ise, tıpkı doğmamışlık seromonisine eşlik eden, bu tekinsiz soyut ' albümü, —tarifsiz ve izahı olmayan ölüm öncesine bir övgüdür.

    görsel albümün görseli kayıp bir imge bir cave life'ın hiç oluşmamış hayatın versus'una işaret ediyor. edime dayalı hiçbir kayıp yok. elliyi aşkın parçası var arşivde. bir daha duyamayacak olmayı bildikçe eriyorum. ama beyne nüksedecek olanı çok azdır. ve yaptığı parçaların kalıtsallığı azımsanamaz. bu albüm kapağıyla çok özdeşleştirdim kendi yitikliğimi o üst çıkıntı yere oturup, hiçliğe akan göğü faltaşı gibi açılmış gözlerle kayboluşunu dikizlemek var deyip durdum. the white arcades albümündeki the room parçası değil. 2000 yılında çıkardığı, the room 2.16 dakikalık o doommm diye giren akort ve içkin var olmayışın melodilerinden söz edilmeli.

    * 48 saniyelik bu parçası tıpkı, saniyeler içinde beyazımsı karanlığa karışmaya bu kadar pamuk ipliğinden çıkmış bir hayatın- ezgi dışı temposuna salık veriyor.

    ölüm haberini görünce çok şaşırdım. ama yaşı vardı. ve dede, gerçekten de çok başka bir piyanist idi. hiçliğe kavuştu!
hesabın var mı? giriş yap